Müştak isim – Camid isim
İsimler, herhangi bir fiilden ya da isimden türeyip türememesine göre iki çeşittir. 1- Müştak isim 2- Camid isim.
Camid isim: Herhangi bir isimden ya da fiilden türememiş, doğrudan varlıklara ad olarak konulmuş olan isimlere denir. Mesela: “Deniz” manasındaki بَحْرٌ ; “Kapı” manasındaki بَابٌ ; “Adam” manasındaki رَجُلٌ gibi isimler camid isimlerdir. Zira bu isimler, herhangi bir isimden ya da fiilden türememiş, doğrudan varlıklara ad olarak konulmuş olan isimlerdir.
Müştak isim: Herhangi bir fiil ya da isimden türemiş olan isimlere denir. Mesela:
طَالِبٌ “Öğrenci” demektir. Bu isim, “istedi” manasındaki طَلَبَ fiilinden türemiştir. Dolayısıyla طَالِبٌ müştak bir isimdir.
مَكْتَبٌ “Büro” demektir. Bu isim, “yazdı” manasındaki كَتَبَ fiilinden türemiştir. Dolayısıyla مَكْتَبٌ müştak bir isimdir.
مَفْتُوحٌ “Açık” demektir. Bu isim, “açtı” manasındaki فَتَحَ fiilinden türemiştir. Dolayısıyla مَفْتُوحٌ müştak bir isimdir.
Ek Bilgi 1:
Birinci hüküm: Mahiyet bazan mürekkep olur, bazan asit °'ur Mantık ilimlerinde "cins" hususunda, mürek-
kebin basitten önde; "fasıl" hususunda da basitin mü-
rekkebten önde; arayıp taramak cihetinden de şiddet ve kuvvet bakımından cinsin gücünün faslın gücünden önde geldiği yer almaktadır. Böylece mürekkep mahiyetlerin isimlerinin basit mahiyetlerin isimlerinden önce gelmesi gerekmiştir.
ikinci hüküm: Cinslerin isimleri, müştak isimlerden derece bakımından önce gelir. Çünkü müştak isim, kendisinden türetilmiş olduğu isme göre ikinci derecededir. Eğer kendisinden türetilmiş olan isim de müştak olsaydı ya teselsül ya devir gerekirdi. Bu ikisi de imkânsızdır. O takdirde, türetmelerde câmid olarak konulmuş isimlere dayanmak gerekirdi, öyleyse ism-i cinsler, türetilmiş olmaktan bağımsızdır, halbuki müştak isimler ism-i cinslere muhtaçtır. Bu nedenle, derece bakımından câmid isimlerin, türetilmiş isimlerden önce olması gerekir. Bu ifademizle Lügatcıların ve Nahivcilerin, her lâfzı birdiğer lâfızdan türetme hususunda alışkanlık haline getirmiş oldukları aşırı gayretlerinin boş bir çaba, zayi olmuş bir iş olduğu meydana çıkmaktadır.
Üçüncü hüküm: Mevcut, ya vâcibdir ya mümkündür. Mümkün ya uzayda yere tutandır, ya uzayda yer tutan varlıkta bir haldir veya ne uzayda yer tutar ne de uzayda yer tutanda bir haldir. Bu üçüncü kısmı anlamak pek nadirdir. Bu ancak ilk iki kısımla birlikte anlaşılır. Sonra, uzayda yer tutanların zatlan bakımından hepsinin eşit olduğu, aralarındaki farklılığın onlarla bulunan nitelikler sebebiyle meydana gelmiş olduğu delil ile sabittir. Cisimlerin nevilerinden herbirine verilen isimlerle isimlendirilen şeyler, zat ile bulunan hususî sıfatlarla zatlann tamamıdır. Genelde hüküm budur. [1]
Birinci hüküm: Müştak ismin, kendisinden türemişle ni- telendirilmiş bir zat olması şart değildir. Zira delilimiz şudur: Bilme işi bilinen şey ile kaim olmamakla birlik-
te, bilinen şey (malum), ilimden türemiştir. Zikredilen, görülen, duyulan, aynı şekilde yapışan (uygun olan) ve alan kelimeleri hakkındaki hüküm de böyledir.
İkinci hüküm: "Müştaktır" diye hüküm verebilmenin şartı, o esnada kendisinden türetilenin bulunmasıdır. Bu hükmün delili şudur: Bir kimse önce kâfir, sonra müslüman olsa o kimseye "Kâfir değildir" diye hükmetmek doğru olur. Bu ise türetilmiş isme, "Müştaktır" hükmünü vermede, kendisinden türetildiği kelimenin bulunmasının şart olduğunu gösterir.
Üçüncü hüküm: Kendisinden türetilmiş kelime eğer mürekkep bir mahiyet olursa o mürekkebin parçaları tamamını ifade etmez, "kelâm", "kavi", "salât" lâfızları gibi. Çünkü müştak isme, gerçek manada "Müştak"tır demek, o parçalardan en son parçanın meydana geldiğinde mümkün olur.
Dördüncü hüküm: " (Döven) lâfzından anlaşılan dövmek fiilini yapan herhangi bir şeydir. O şeyin cisim veya cisimden başka birşey olmasına gelince, bu husus kelimeden anlaşılan mananın dışındadır. Bu husus ancak iltizamî bir delâletle anlaşılır. [2]